Haberler
Başdeğirmen’den Yeni Yıl mesajı

NEFİSTEN NEFESE
4 Mart 2014 15:45
İREM YÜKSEL
TED ISPARTA KOLEJİ ÖZEL LİSESİ
10-A SINIFI ÖĞRENCİSİ
NEFİSTEN NEFESE
Her şeyin bir sebebi varken, bir kar tanesi bile sebepsiz düşmezken...Adını güzel peygamberden almasının, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ısrarıyla “Buğday mı ister erenler himmeti mi nefes edeyim” sorusuna buğday cevabını verip nefsi seçmesiyle yolunu bambaşka bir yere, yüzünü bambaşka bir kişiye -Taptuk Emre’ye – dönmesinin de, hayatı hakkında çok fazla bilgiye sahip olunmamasına rağmen hakkında onlarca roman binlerce yazı yazılmasının da, Eskişehir’den Isparta’ya, Manisa’dan Sivas’a ülkemin dört bir yanında türbesinin olmasının da, yani gönüllerde olmasının elbet bir sebebi var.
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen
Ya nice okumaktır.”
İnsanların, sadece insan olduğu için sevilmesi gerektiğini öğreten, hepimizin eşit olduğunu bizlere anlatan yukarıdaki dizelerin sahibiydi, Yunus Emre. Belki de halk diliyle yazılan tasavvuf edebiyatının en büyük şairiydi. Bana sorarsanız insanlık tarihinin en önemli düşünürlerinden birisiydi. 1238 yılında doğduğu ve 1328 yılında vefat ettiği sanılan çok büyük bir insandı.
Yıl 2013, aradan geçen yüzyıllara ve hayatı hakkında çok az bilgiye sahip olmamıza rağmen, mısralarıyla Türk Milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır. O bizlere yaşamı, doğayı, insanlığı sevmeyi öğreten, kendisini hoşgörüye adamış bir tasavvuf şairidir. Sevgisini yoğurduğu Taptuk Emre’nin dergahında tam kırk yıl boyunca hizmet etmiş ve bu hizmeti bile insanlara onun en büyük erdemini göstermeye yetmiştir.
İşlediği konularla Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının en büyük adlarından sayılan Yûnus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkilemiş, yaşanırlığını çağlar boyu sürdürmüştür. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinde sevgiyi işlemiştir, tüm dünyanın insanlarına. Tasavvufla, İslam düşüncesiyle beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la ilişkilerini işlemiş, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, ilahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele almıştır. Çağına hâkim olan düşünüş biçimini ve kültürü konuşulan dille, yalın akıcı bir söyleyişle dile getirmiş; kendinden önce yetişmiş İran ozanlarının, çağdaşlarının yapıtlarında geçen kavramlara yeni bir öz, yeni bir deyiş katmıştır. Bu yanıyla tasavvuf düşüncesinin, kendi adına bağlanan tekke şiirinin Anadolu'daki ilk temsilcilerinden birisi haline gelmiştir.
“ Bir karardan durmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Hasretinden yanmayalım
Gel gidelim dosta gönül”
İşte dostluğa verdiği değerin en büyük emsaliydi belki de bu satırlar. O kardeşliğin, dostluğun tüm insanlığı bir araya getirebileceğine inanan bir kişiliğe sahipti.
Yunus, Allah'a dost olma felsefesini benimsemiştir. Bu felsefe, belli kuralları olan bir insanlık disiplinidir. Bu felsefede, kötü düşüncelerden arınmak, ölüm korkusunu yenip, Allah ve insanlık yolunda çaba göstermek gerekir. Elde teşbih, dilde dua, her şeyden elini ayağını çekmiş insanlara yakıştırılan dervişlik, sonraları ortaya çıkan bir sapmadır. Nitekim Yunus, bu softalara şiddetle karşı çıkmış ve şiirlerinde bunları sürekli yermiştir.
Yunus Emre, insanları doğru yola çağıran bir derviş, gerçeğin ardı sıra dolaşan bir mistik di. Varlığın birliğinin ve her şeyin Allah’tan oluştuğunu. "Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm." mısralarında anlatmak istemiştir. “Allah'a kulluk etmenin asıl amacı, O'na doğduğu gibi tertemiz ulaşmaktır. Bu da gönülleri kırmamakla onları onarmakla mümkün olabilir. İnsana gösterilen saygı ve sevgi bir bakıma Allah'a gösterilmiş demektir” der Yunus bizlere.
"Nazar eyle itiri,
Bazar eyle götürü,
Yaratılanı hoş gör,
Yaradan’dan ötürü"
mısraları, bu konudaki düşüncelerini, ne de güzel ifade etmektedir. Gönül kırmamak, hiçbir canlıyı incitmemek, gönül almak, büyüklük taslamamak, hoşgörülü olmak, bilgili olmak, O'nun üzerinde durduğu başlıca konulardır. Herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları düzeltmek için çaba göstermelidir.
Bağnazlığı ve körü körüne kaderciliği, gerçek din düşüncesiyle bağdaştırmamıştır. Anadolu'nun karışık dönemlerinde Horasan'dan birçok bilim adamı Anadolu'ya gelmiş ve bu karışık döneme, bir güneş gibi doğmuşlardır. Bunlardan biri de önce Karaman'da yaşayan daha sonra Konya'ya göç edip Mevleviliği kuran Mevlana'dır. Yunus, çağdaşı olan Mevlana'yı şiirlerinde sık sık anmıştır: hani derya Mevlana “öldükten sonra mezarlarda bizi mezarlarda aramayın, biz ariflerin gönüllerindeyizdir” işte Yunus o “ bizler”dendir.
Gariptir ki Yunus’un doğum ve ölüm tarihleri net olarak bilinmediği gibi mezarının nerede olduğu da bilinmemektedir. Ama halkımız onu o kadar benimsemiştir, onu o kadar sevmiştir ki, birçok yörenin vatandaşı Yunus’un kabrinin kendi yöresinde olduğunu iddia etmektedir. Ancak yapılan çalışmalar neticesinde büyük bir olasılıkla Karaman’da ya da Sarıköy’de olabileceği ortaya konmuştur. İşte bu halkımızın Yunus Emre’yi yüreğine kazıdığının en büyük kanıtıdır.
Hiçbir zaman İrem der ki diye şiir yazamayacağım belki de..Onun kalbi gibi açılmayacak belki gönül gözüm; ama onun mısralarıyla yakaladığım hoşgörüyü, sevgiyi, bağışlama erdemini anlamaya, anlatmaya çalışacağım ,seveceğim yaradılanı yaradandan ötürü..Sevgiye davet edeceğim önce kendimi..Nefsin her şeyin önüne geçtiği dünyamda, en azından kapatıp gözlerimi düşüneceğim...Mevlana’yı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi ve tabiî ki Taptuk’un dervişi Yunus’u...