“Yaşam tarzımıza yönelik müdahalelere sessiz kalmayacağız”

12 Kasım 2013 15:41

Eğitim-Sen İl Temsilciliği Başkanı M. Rıfat Gürbüz, Siyasi iktidarın eğitim ve bilim emekçilerinin taleplerini yok sayan bir anlayış içerisinde olduğunu ileri sürerek, bunu protesto etmek için eğitim ve bilim emekçileri başta olmak üzere tüm vatandaşları 23 Kasım’da Ankara’da yapılacak olan kitlesel basın açıklamasına katılmaya davet etti.

Gürbüz’ün açıklaması şöyle: “Türkiye’de başta eğitim hakkı olmak üzere, en temel insan hakları ve özgürlükler yok sayılmakta, en temel demokratik talepler bile tehditlerle, baskı ve şiddetle bastırılmaya çalışılmaktadır. Son olarak Başbakan’ın öğrenci evleri üzerinden başlattığı ve geçmişte de çokça örneğini gördüğümüz yaşam tazına yönelik doğrudan müdahaleler, siyasi iktidarın baskıcı ve otoriter uygulamalarına yenilerini eklemeye çalıştığını göstermektedir.

AKP hükümeti bugüne kadar attığı her adımda, sadece kendisi gibi düşünenler için demokrasi ve özgürlük talep etmiştir. Başbakan’ın halkın yaşam tarzına yönelik aşırı müdahaleci söylemleri, siyasi iktidarın kendine demokrat ve sahte özgürlükçü yüzünün herkes tarafından net bir şekilde görülmesini sağlamıştır.

AKP kadını ve kadın bedenini kendi siyasal pozisyonunu güçlendireceği bir alan olarak görmekte, muhafazakâr ve sözde “demokrat” bir parti olma vasfıyla koruduğunu iddia ettiği kadınların ve genç kızların eşitçe ve özgürce yaşayabildikleri alanları her geçen gün daha da daraltmaktadır. Kadın cinayetlerinin, yetiştirme yurtlarında “devletin korumasında” bulunan genç kızların taciz edilip fuhuşa sürüklenmesi haberlerinin peşine düşmeyen Başbakan, aynı evde “kızlı-erkekli” kalan öğrencileri ülke gündemi haline getirmiştir. AKP valilerden tutun da apartman yöneticilerine kadar kendi memuru haline getirdiği tüm kesimleri, istediği kişiyle ikamet etme hakkı olan kadınları denetlemek için seferber etmektedir.  Tepeden düşme gündemlerle, işçi ölümlerini, kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılmasını, Suriye konusunda hükümet olarak ülkeyi düşürdüğü içler acısı hali görünmez kılmaya çalışırken, hükümetin kadınlardan, gençlerden ve emekçilerden korkusu iyice ayyuka çıkmaktadır. Haziran travmasını atlatamayan hükümet otoriterliğe, radikal muhafazakârlığa daha da sıkı sarılmaktadır.

Siyasi iktidar, toplumun farklı kesimlerinin, işçilerin ve kamu emekçilerinin giderek artan ve acil çözüm bekleyen sorunlarını geri plana iterken, bu tür tartışmalar üzerinden toplumu kutuplaştırmaya ve en azından bir bölümünü yedeklemeye çalışmaktadır. Hükümetin asıl hedefi, yıllardır baskıcı ve otoriter yönetim anlayışı altında ezilen farklı toplum kesimlerinin ortak çıkarlar etrafında bir araya gelmesini engellemek, emek mücadelesini sindirmektir.

Türkiye’de yıllardır çeşitli alanlarda ciddi sorunların yaşandığı ve bu sorunların giderek derinleştiği bilinmektedir. En yaygın kamu hizmeti alanlarından birisi olan eğitimde yıllardır çözüm bekleyen ve giderek ağırlaşan sorunlar, öğrencilerimizi ve velilerimizi olduğu gibi, eğitim ve bilim emekçilerini de olumsuz etkilemeyi sürdürmektedir.

Hiçbir hazırlık ve altyapı yatırımı yapılmadan hayata geçirilen 4+4+4 kademeli eğitim dayatması, bir taraftan eğitimi tamamen piyasalaştırıp, toplumun geleceğini ipotek altına alırken; diğer taraftan on binlerce öğretmeni ciddi anlamda mağdur etmiştir.

Eğitimde 4+4+4 dayatması bir “eğitim politikası” olmaktan çok, hükümetin siyasal-ideolojik hedeflerine uygun bir proje olarak hayata geçirilmiş, sadece eğitim alanı değil, tüm toplumsal yaşantımız siyasi iktidarın dünya görüşüne paralel bir içerikte biçimlendirilmek istenmiştir.

Türkiye’de eğitimde 4+4+4 dayatmasının üzerinden henüz bir yıl geçmesine rağmen, okul dönüşümleri sonucunda ortaya çıkan norm fazlası sorunu hala çözülememiştir. Öğretmenlerin mağduriyeti sadece bununla sınırlı kalmamış, özür grubu atamalarında, tayinlerde ve eğitim yöneticilerinin sözlü sınavlarla belirlenerek siyasi kadrolaşmanın artması yaşanan sorunları daha da derinleştirmiştir.

Eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır yaşadığı sorunlar karşısında sesini yükseltmesi, alanlara çıkarak sorunlarına çözüm araması, siyasi iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı fazlasıyla rahatsız etmektedir. Kendisine muhalif her sesi, her düşünceyi bastırmak isteyenler, Türkiye’nin çeşitli illerinde sendikamıza ve üyelerimize yönelik idari ve siyasi baskılarını, özellikle Gezi direnişi sonrasında belirgin bir şekilde yoğunlaştırmıştır.

KESK’in 4-5 Haziran tarihlerinde almış olduğu grev kararı uyarınca, Türkiye çapında greve kitlesel katılım gösteren Eğitim Sen üye ve yöneticilerine yönelik baskılar, soruşturma ve sürgünlerin artmış olması tesadüf değildir. KESK ve Eğitim Sen’in almış olduğu grev kararına uyduğu için çok sayıda üye ve yöneticimiz hakkında yasa dışı bir şekilde başlatılan tüm idari soruşturma ve incelemeler derhal durdurulmalıdır. Velilerin şikayeti üzerine başlatıldığı iddia edilen soruşturmalar üzerinden haklarına ve geleceklerine sahip çıkan, sendikamızın almış olduğu karara uyan eğitim emekçilerine resmen gözdağı verilmek istenmesi kabul edilemez.

Grev hakkını kullanan, genelde iktidarın belli bir yaşam tarzını dayatmasına, özelde ise eğitimde 4+4+4 dayatmalarına karşı halkı aydınlatma görevini yerine getiren eğitim emekçilerine karşı başlatılan fiili baskılar asla amacına ulaşmayacaktır. Bizleri soruşturma, sürgün ve tehditlerle sindirebileceğini savunanlar, kısa süre içinde nasıl büyük bir yanılgı içine düştüklerini göreceklerdir. İşyerlerinde yoğunlaşan baskılara, tehditlere ve giderek artan psikolojik yıldırma girişimlerine asla pabuç bırakmayacağımız bilinmelidir.

Eğitim Sen olarak; kötü ve sağlıksız koşullarda çalışan, hakları gasp edilen, sürgünlere ve soruşturmalara maruz kalan bütün eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarının kalıcı olarak çözülmesi, meslek onurumuz ve haklarımıza sahip çıkmak için tüm eğitim ve bilim emekçilerini birlikte hareket etmeye ve ortak talepler etrafında birleşmeye çağırıyoruz.

Siyasi iktidarın taleplerimizi yok sayan anlayışına karşı en güçlü ve etkili yanıtı vermek için, eğitim ve bilim emekçilerini, çocuklarının geleceğinden endişe eden bütün halkımızı, 23 Kasım’da Ankara’da yapacağımız kitlesel basın açıklamamıza katılmaya ve güç vermeye davet ediyoruz”. 

Bu haber 709 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...