“32 Yıldır Üniversitelerin Üzerinde 12 Eylül Darbesinin Hayaleti Dolaşıyor!”

7 Kasım 2013 16:10

Eğitim-Sen İl Temsilciliği Başkanı M. Rıfat Gürbüz, Yüksek Öğertim Kurulu (YÖK)’ün kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yaptı. Gürbüz’ün açıklaması şöyle: “Kurulduğu günden bugüne 32 yıl geçen YÖK, 12 Eylül cuntacılarının hayallerini dahi aşan uygulamalarıyla varlığını sürdürüyor. 6 Kasım 1981’de kurulan, otoriter yapısı ve zihniyetiyle tüm yükseköğretimi tahrip eden bir ilişkiler sistemi olan Yüksek Öğretim Kurulu, lağvedilmesi yönündeki toplumsal mutabakata rağmen AKP’den aldığı destekle varlığını ve gücünü pekiştiriyor.

Özgür ve eleştirel düşünceyi disiplin mekanizmalarıyla, güvencesiz istihdamla, işten atma yöntemiyle, kadrolaşmayla ortadan kaldıranlar, üniversiteleri hizaya getirmek için ellerinden geleni yapıyor. AKP’ye ve YÖK’e gönüllü kulluk etmeyen, aykırı ses çıkaran herkes, aklın ve mantığın sınırlarını zorlayarak trajikomik haller alan, hukuksuz, haksız soruşturma ve disiplin cezalarına, sürgünlere maruz kalıyor. Üniversite,

•Rektörlüklerin hukuka aykırı uygulamalarını yargıya taşıdığı için işten atılmayla tehdit edilen “öğretim görevlilerinin”,

•İş güvencesi olmadığı için türlü baskılara, işten atılmalara maruz kalan asistanların,

•Demokratik hakkını kullanıp basın açıklamasına katıldığı için polis, üniversite yönetimi işbirliği içinde tehditlerle boğuşanların,

•İl emniyet müdürlüklerinin talimatıyla, “ihtiyaç dâhilinde görevlendirme” (13/b–4) bahanesi altında sürgün edilen idari personelin,

•“Üniversite ticarethane değildir”, “Nitelikli eğitim haktır” dediği için işten atılan öğretim üyelerinin,

•“Hünkarımızın” üniversitedeki gölgesi olan rektörlerin “ben yaptım oldu” tavırlarının,

•Dini ritüel ve etkinliklerin mekanı haline getirmek için devreye konulan politikaların,

•Yönetim kadrolarının cemaatler arasında paylaştırılmasının,

•Paran kadar eğitim mantığı ile eğitim hakkını kuşa çeviren politikaların,

•“Kızlı erkekli…” diye başlayan cümlelerin ardından gelen yasakçı, ayrımcı uygulamaların,

•Sadece ticari değeri olan bilginin üretilmesi için atılan türlü taklaların,

•Düşük ücretle ek iş yapmaya zorlananların

•Kadrolaşmanın, taşeronlaştırmanın, AKP’ye sadakat ve itaatin,

•Kampus içerisinde kitap okuma etkinliği gibi barışçıl, demokratik eylemlere katıldığı gerekçesiyle soruşturmaya maruz kalanların,

•Gizli tanık ifadeleriyle hakkında soruşturma açılan öğrencilerin,

•15 dakika içerisinde odasında bulunmadığı gerekçesiyle hakkında 3 ayrı tutanak tutulup soruşturma açılan akademisyenlerin,

•Sendikal hak ve özgürlüklerin fiilen yok edilmesinin,

hızla arttığı bir kurum haline getirilmiştir.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de üniversiteye koruma memuru adı altında polisi yerleştirmek istiyorlar. Çünkü on yılı aşkındır iktidarı elinde tutan AKP, sahip olduğu gücü ve dolayısıyla piyasacı-muhafazakar-otoriter politikalarını meşruiyet krizine sokabilme tehdidi gösteren her yeri ve herkesimi “kendi şiddet gücü” polis eliyle zapturapt altına almak istiyor.

Sahip olduğu iktidarı ve otoriteyi kaybetme korkusuyla yanıp tutuşan AKP’nin, polisini  “önleyici gözaltı yetkisi” gibi olağanüstü hal yetkileriyle donatmak istemesinin üniversiteye olası etkilerini tahmin etmek güç değildir. Yapılmak istenen, hükümeti eleştiren ya da hükümetin makbul görmediği faaliyetleri yürüten üniversite bileşenlerinin ifade özgürlüğünden, akademik ve bilimsel özgürlüklerine; örgütlenme hakkından, yaşam hakkına kadar en temel hak ve özgürlüklerinin fiilen ortadan kaldırılmasıdır.

Eğitim Sen olarak hükümet ve sermaye çevrelerinin değil, insan-toplum-doğa yararına üniversite istiyoruz. Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran her türlü politikaya karşıya direnebilmek ve çözüm üretebilmek için en önemli aracımızın örgütlenmek olduğunu biliyoruz. Bu nedenle üniversitenin her bileşeninin dini, siyasi ve iktisadi yolla baskılanamayacağı; özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik ortamda bilim, felsefe ve sanat üretebileceği ve yine tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik eşitlikçi özyönetimin hayata geçirilebileceğine üniversiteleri var etmenin derdiyle mücadelemizi sürdürüyoruz. Ve altını tekrar kalınca çiziyoruz:

•İş güvencesi yoksa akademik özgürlük,

•Üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim,

•Akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik,

•Kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim,

•Özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce,

•Tüm bunlar yoksa üniversite YOKTUR.

Var olan tek şey baskıcı, piyasacı, yasakçı, ayrımcı YÖK’tür!”

 

 

 

Bu haber 664 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...