“4+4+4’ün öğrencilerle birlikte en büyük mağduru eğitim emekçileri olmuştur”

24 Haziran 2013 17:51

Eğitim-Sen İl Temsilciliği Başkanı M. Rıfat Gürbüz, 4+4+4 eğitim sisteminin, eğitimi tamamen piyasalaştırıp, toplumun geleceğini ipotek altına aldığını, on binlerce öğretmeni de ciddi anlamda mağdur ettiğini savundu.

Gürbüz’ün 2012 – 2013 eğitim öğretim yılı değerlendirmesi şöyle: “

EĞİTİMDE SANSÜRCÜ ZİHNİYET

DÜNYA KLASİKLERİNİ SANSÜRLEDİ

Türkiye`de örgütlenme ve düşünceyi ifade özgürlüğü önündeki engeller artarak sürerken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda okutulan 10. sınıfa yönelik edebiyat kitabında Yunus Emre’nin “Aşkın Aldı Benden Beni Bana Seni Gerek Seni” isimli şiirinden bir dörtlük Talim Terbiye Kurulu tarafından “sakıncalı” bulunarak resmen sansür edilmiştir. Eğitimde sansür uygulamalarının sadece Yunus Emre ile sınırlı olmamıştır.

Okul kitaplarında şiirleri sansürlenen Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’ın ardından dünyaca ünlü yazar John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” kitabı sakıncalı bulunarak “ahlaki olmayan bölümler içerdiği” gerekçesiyle sansürlenmiştir. Benzer bir şekilde Milli Eğitim Bakanlığı‘nın (MEB), 100 Temel Eser listesi içinde yer alan “Şeker Portakalı” kitabını derste ödev olarak okutan bir öğretmene kitabın müstehcen olduğu gerekçesiyle soruşturma açılmıştır.

Eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaşanan yasakçı ve sansürcü uygulamalar II. Abdülhamit ve onun “istibdat devri”ni akıllara getirmiştir. Gazetelerde çıkan karikatürlere, eleştiri yazılarına bile tahammül edemeyerek tazminat davası açan bir zihniyetin, ders kitaplarında Yunus Emre’yi, Kaygusuz Abdal’ı sansürlemesi, dünya klasikleri arasında olan kitapları yasaklaması, II. Abdülhamid dönemini bile geride bırakan bir baskı düzenin oluşturulmaya çalışıldığının kanıtı olarak karşımıza çıkmıştır.

EĞİTİM SİSTEMİ SINAV ODAKLI OLMAKTAN ÇIKARILMALIDIR

Sendikamızın daha önceki raporlarında da sık sık vurguladığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın temel amacının piyasa değerlerini yücelten, bu değerleri sorgulamayan, sadece kendisine faydalı olanlarla ilgilenen ve beşeri sermaye olabilecek bireyler yetiştirilmesi olduğu açıktır. Bu nedenle bir taraftan sisteme “itaatkâr” nesiller yetiştirilirken, diğer taraftan öğrencilerin ve velilerin müşterileştirilmesinin ön plana çıkarılması kabul edilemez.

4+4+4 ile başlayan eğitimde piyasa odaklı dönüşüm sürecinde ilkokul ve ortaokullarda yaşanan dönüşümün ardından sıra liselerin dönüştürülmesine gelmiştir. MEB, liseleri akademik, mesleki ve dini olarak üzere üçe ayırarak liselere yerleştirme puanına göre kayıt yapılacağını açıklamıştır. Buna göre ortaokulda öğrencilerin “ders notları, davranış ve faaliyet puanları birlikte hesaplanarak”, “liselere yerleştirme puanı” oluşturulacaktır. Baraj puanını geçen öğrenci akademik liseye barajın altında kalan öğrenci ise meslek lisesine yönlendirilecektir. Bu süreçte imam-hatip liselerinin yer aldığı dini liseler ve özel liselerin herhangi bir baraj puanı ile ilişkilendirilmeyecek olması, 4+4+4 sisteminin bütün kademelerinde özel okullara ve imam hatip liselerine yönlendirmenin esas alındığını açıkça göstermektedir.

Üniversiteye geçiş sisteminde de liselere geçiştekine benzer bir not ortalaması sistemi üzerinde çalışıldığı basına yansımıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, ayrıntılarını kamuoyunun bilmediği çalışmada sınav sistemini kaldırmamakta, merkezi sınavın yerine parçalanmış bir sistem getirerek eğitimde yaşanan kaosun daha da derinleştirmesine neden olmaktadır.  

Türkiye’de sınavların eğitimde uygulanan yanlış politikalar nedeniyle sınavların 4. sınıfa kadar inmesi eğitim sisteminin içine itildiği durumu görmek açısından önemlidir. Her yıl sınav yapmak, sınava hazırlanmak zorunda olan öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren dershanelere, özel kurslara gitmesi okullardaki eğitimin zaten sorunlu olan niteliğini daha da geriye götürecektir. Ayrıca öğrencilerin sınavlara hazırlanırken yaşadıkları stres ve diğer sorunlar pek çok öğrenci ve öğrenci velisinin psikolojik baskılanma yaşamasına neden olmaktadır. 

11 yıllık AKP iktidarı döneminde eğitim sistemi tamamen sınavların ve özel dershanelerin merkezinde olduğu bir yapıya bürünmüştür. Eğitimde yaşanan ve acil çözüm bekleyen sorunlara ek olarak, milyonlarca öğrenciyi ve velileri yakından ilgilendiren sınavlarda sık aralıklarla yapılan köklü değişiklikler eğitim sistemini içinden çıkılmaz bir kaosun içine sürüklemektedir. 

Başbakan’ın ve Milli Eğitim Bakanlarının sıkça dillendirdiği “dershaneleri kapatacağız”, “sınavları kaldıracağız” söylemlerinin büyük bir kandırmaca olduğu kısa süre içinde anlaşılmıştır. Daha önce bir kez yapılan (Ortaöğretim Kurumları Sınavı) OKS yerine 6, 7 ve 8. sınıflarda 3 kez SBS getirilmiş, daha sonra SBS sayısı tekrar bire düşürülmüştür. Benzer bir durum üniversiteye giriş sınavında yaşanmıştır. ÖSS yerine YGS ve LYS getirilmiş, önümüzdeki yıllardan itibaren birkaç kez üniversiteye giriş sınavı yapılması kararlaştırılmıştır. Bütün bu değişiklikler sınavlara girecek öğrenciler ve ailelerinde telafisi zor travmalar yaşatmış ve milyonlarca öğrenci AKP’nin yanlış eğitim politikaları nedeniyle resmen bunalıma sokulmuştur.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın temel amacının piyasa değerlerini yücelten, bu değerleri sorgulamayan, sadece kendisine faydalı olanlarla ilgilenen ve beşeri sermaye olabilecek bireyler yetiştirmektir. Sınav ve dershane odaklı eğitime son verilmemesi bunun ispatıdır. Bu nedenle bir taraftan sisteme “itaatkâr” nesiller yetiştirilirken, diğer taraftan öğrencilerin ve velilerin müşterileştirilmesinin ön plana çıkarılması kabul edilemez.

Türkiye’de sınavların eğitimde uygulanan yanlış politikalar nedeniyle sınavların 4. sınıfa kadar inmesi eğitim sisteminin içine itildiği durumu görmek gerekmektedir. Her yıl sınav yapmak, sınava hazırlanmak zorunda olan öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren dershanelere, özel kurslara gitmesi okullardaki eğitimin zaten sorunlu olan niteliğini daha da geriye götürecektir. Ayrıca öğrencilerin sınavlara hazırlanırken yaşadıkları stres ve diğer sorunlar pek çok öğrenci ve öğrenci velisinin psikolojik baskılanma yaşamasına neden olmaktadır. 

Türkiye’de eğitim sisteminden başlayarak düzeyler arası geçişler, okul türlerini tarif ve eğitim programları başta olmak üzere, eğitimin tüm tür ve düzeylerinin kamu tarafından ve kamusal kaynaklarla sunulması ve adil dağıtımının sağlanması, insancıl ve demokratik bir okul iklimi oluşturma gibi pek çok sorun varlığını sürdürmektedir. Bunu sağlamanın ilk adımı, çocuklarımızı sınavların esiri haline getirmek değil, eğitimi sınav odaklı olmaktan kurtarmak olmalıdır.

4+4+4’ÜN ÖĞRENCİLERLE BİRLİKTE EN BÜYÜK

 MAĞDURU EĞİTİM EMEKÇİLERİ OLMUŞTUR

Hiçbir hazırlık ve altyapı yatırımı yapılmadan hayata geçirilmeye çalışılan 4+4+4 kademeli eğitim dayatması, bir taraftan eğitimi tamamen piyasalaştırıp, toplumun geleceğini ipotek altına alırken; diğer taraftan on binlerce öğretmeni ciddi anlamda mağdur etmiştir.

Hükümetin 4+4+4 sistemine yönelik aceleciliği yüzünden okulların plansız ve programsız dönüştürülmesi sonucu 30 bini sınıf öğretmeni olmak üzere, 70 bine yakın öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. 4+4+4 ile birlikte çok sayıda ilköğretim okulu yaz döneminde ilkokula, ortaokula ve imam hatip ortaokuluna dönüştürülmüş, dönüştürülen okullardaki sınıf öğretmenleri eğitim-öğretim yılının başlaması ile birlikte göz göre göre norm fazlası durumuna düşürülmüş ve bu arkadaşlarımız okullarından ve öğrencilerinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Bu duruma paralel olarak düz liselerin 2013-2014 eğitim öğretim yılından itibaren tamamen kaldırılarak bir bölümünün Anadolu Lisesine, büyük bölümünün ise meslek liselerine dönüştürülecek olması, benzer sorunların artarak devam edeceğini göstermektedir.

Binlerce öğretmenin bu değişiklik hakkından faydalanmak için başvurması 4+4+4 ile okullarda yaşanan kaosun boyutunu gözler önüne sermiştir. Özellikle kalabalık sınıflarda 60 aylık çocukları okutmak zorunda kalan binlerce 1. Sınıf öğretmeni alan değiştirmek için başvurmuştur. Hizmet böyle bir ihtiyaç duymayan çok sayıda öğretmen 4+4+4 ile kendisini çaresiz hissederek alan değişikliğine başvurmuştur. Ancak bu uygulama da sorunlara çare olmamış, çok sayıda öğretmen yabancısı olduğu alanlarda görev yapmak zorunda bırakılmıştır.

Sistem kendi yarattığı sorunları “tamir etmek” isterken, başka büyük sorunlar yaratmaktadır. İkili mağduriyet yaratan alan değişikliği/yer değiştirme atamaları, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğini düşürmüş, öğretmenlik mesleğini değersizleştirmiştir.

Okullarda yaşanan dönüşümler sonucunda önceden okulların İlköğretim olarak ana sınıfından 8. sınıfa kadar olan öğrenci sayıları hesaplanıp yönetici norm kadroları belirlenmekteyken okulların İlkokul ve Ortaokul olarak dönüşümleri yapıldığından öğrenci sayılarında yarı yarıya azalmalar meydana gelmiş ve bu durumdan dolayı birçok okuldaki yöneticiler norm kadro fazlası durumuna düşmüşlerdir. Bu sorunun çözümü için norm kadro yönetmeliğinde; Okul yöneticilerinin norm kadrolarını belirleyen öğrenci sayıları yeniden düzenlenmelidir.

Son olarak 4+4+4 sisteminin uygulanması sonrasında görüldüğü gibi, bugüne kadar defalarca değiştirilen ve on binlerce öğretmeni mağdur eden norm kadro sisteminin artık fiilen çökmüş olduğu görülmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı fiilen çöken norm kadro uygulamasının enkazı altında kalan öğretmenlerin sorunlarını çözmeli, okulların açılmasının üzerinden aylar geçmesine rağmen norm fazlası durumundaki öğretmenlerin yaşadığı sorunlara kimseyi mağdur etmeyecek şekilde somut çözümler üretmelidir. 

Eğitim sisteminde yıllardır büyük bir sorun olan “ücretli öğretmenlik” uygulaması, bir an önce çözülmesi gereken önemli bir sorundur. Okullardaki kontenjanlar daha az ücretle çalıştırılan ücretli öğretmenlerle doldurularak “ucuz ve güvencesiz öğretmen” istihdamı üzerinden, branşlarına, lisanslarına bakılmaksızın, hizmet içi eğitime bile tabi tutulmadan okullarda görevlendirilmektedir.  Ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, bütün öğretmenler kadrolu ve güvenceli olarak istihdam edilmelidir.

EĞİTİMDE YAŞANAN KAOSA SON VERMEK

İÇİN 4+4+4 DAYATMASINDAN VAZGEÇİLMELİDİR

Başta sendikamız Eğitim Sen olmak üzere, eğitim ve bilim çevrelerinin, üniversitelerin eğitim bilimleri bölümlerinin tüm eleştiri ve önerilerine rağmen, siyasi iktidarın dayatması olarak gündeme getirilen ve yine bir dayatma olarak meclisten geçirilen 4+4+4 yasasının uygulandığı 2012-2013 eğitim öğretim yılına genel olarak bakıldığında eğitim sisteminde yaşanan sorunların tahmin edilemeyecek kadar derin olduğunu açıkça görülmektedir.

AKP hükümetinin dayatmasıyla uygulanan 4+4+4 dayatması, eğitimde sadece biçimsel bir değişikliği değil, genç kuşakların daha yoğun sömürüye hazırlanması ve sömürüye boyun eğdirme programı olmasıyla da ön plana çıkmıştır. Buna ek olarak, muhafazakâr ve dini değerlerle yaşayan bir toplum oluşturmanın eğitim programının temelini oluşturması dikkat çekicidir.

Hükümetin “dindar ve itaatkar nesiller yetiştirmek” üzerinden, ilkokuldan başlayarak okulların dini bir atmosferle sarıp sarmalanması, tarihten coğrafyaya, vatandaşlık derslerden, sosyolojiye, psikolojiye, edebiyata, fizikten biyolojiye kadar tüm dersleri bilim dışı, “yaratılışçı” bir bakış açısıyla yeniden düzenlemek istediği anlaşılmaktadır. Dahası, şu ya da bu dini bilgilerin verilmesi, ya da ibadet biçimlerinin öğretilmesinin de ötesinde Türkiye’de okullar, iktidarın dünya görüşünün yeniden üretildiği, ideolojik birer merkez haline getirilmiştir. İlkokulla başlayan bu ideolojik tutum üniversite eğitimini de kapsayacak biçimde geliştirilmek istenmektedir.

Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş olan eğitim sisteminin sorunları, 4+4+4 dayatması ile daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Eğitim Sen olarak, AKP’nin eğitim biliminin en temel ilkelerini göz ardı ederek hayata geçirmeye çalıştığı 4+4+4 dayatmasına karşı tepkilerimizi bulunduğumuz her alanda göstermeye kararlıyız. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sürecin başından itibaren taraflı, bilinçli ve yanlış bilgilendirme çalışmalarına son vermesini ve eleştirilerimizi dikkate almasını bekliyoruz.

Gerek 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim sistemini kendi siyasal çizgisinde biçimlendirmek isteyen AKP iktidarı gerekse, eğitim biliminin en temel ilkelerini çiğneyerek 4+4+4 dayatmasını bütün eleştirilerek kulaklarını tıkayarak hayata geçiren Milli Eğitim Bakanlığı eğitimdeki kaosun ve mevcut karanlık tablonun öncelikli sorumlularıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı, tüm topluma ve öğrencilerimize böylesi bir kötülüğü yapmaktan vazgeçmeli, zaman geçirmeden eğitimde 4+4+4 dayatmasından vazgeçmelidir. Eğitim Sen, çocuk ve gençlerimizin geleceğinin karartılmasına yönelik her girişim karşısında mücadelesini kesintisiz olarak sürdürmeye kararlıdır.

 

Bu haber 594 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...