Çekirdek kabuğu sorununa ‘Kabuksuz Alan Sahası’ önerisi

20 Nisan 2013 12:43

SDÜ Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Baydar’dan ilginç bir öneri geldi. Baydar,  çekirdek kabuklarının çevreye atılmasının bir çevre felaketi olduğunu belirterek “Nasıl ki sigaraya karşı ‘Dumansız Hava Sahası’ diyorsak, çekirdeğe karşı da ‘Kabuksuz Alan Sahası’ deme ve uygulama vakti çoktan geldi” dedi.

SDÜ Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Baydar, çevrecilik konusunda önemli bir tespitte bulundu ve öneri sundu. Baydar, çekirdeklerin toplum tarafından tüketildikten sonra çevreye atıldığını ve bunun büyük bir çevre felaketi olduğunu savundu. Bu eğlence kültürünü Türk toplumuna yakıştıramadığını ileri süren Baydar, şu açıklamayı yaptı: “Yabancı dildeki karşılığı ‘kill the time’ (zamanı öldür) olarak geçen ayçekirdeği çitleme alışkanlığı sanırım dünyada en fazla biz Türklere özgüdür. Batılılar bazı kaynaklarda Türkleri ‘Çekirdek çitleyen ve etrafı kirleten insanlar’ olarak da tanıtmaktadırlar. Ancak ben, bizzat ayçekirdeğini çitlemeyi başarabilen bir Türk olarak, kendimize böyle bir eğlence kültürünü yakışık görmüyorum.

KABUKSUZ ALAN SAHASI OLUŞMALI

Belki de bunun en önemli nedeni, olayın kişisel bir boyutta kalmayıp, bütün bir toplumu ilgilendiren önemli bir soruna çevre felaketine dönüşmesiyle ilgilidir. Kişisel hak ve özgürlükler boyutunda ele alacak olursak, ayçiçeği ve kabak çekirdeği gibi çerezleri tüketmek elbette herkesin hakkıdır, ancak onun kabuklarını çöp kutularına veya çöp poşetlerine atmak yerine açık kamu alanlarına (park, bahçe ve piknik alanlarına, çim ve oyun sahalarına, meydan, cadde ve sokaklara, kapı önlerine gibi) fırlatılırsa, kişisel bir hak ve özgürlük olmaktan çıkar, başkalarının temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını gasp etmeye dönüşür. Nasıl ki sigaraya karşı ‘Dumansız Hava Sahası’ diyorsak, çekirdeğe karşı da ‘Kabuksuz Alan Sahası’ deme ve uygulama vakti çoktan geldi, diye düşünüyorum. 

EV TEMİZLİĞİNE GÖSTERDİĞİMİZ ÖZENİ

ÇEVRE TEMİZLİĞİNDE GÖSTERMİYORUZ!

Isparta’da yer alan park ve bahçeler başta olmak üzere meydan, cadde ve sokaklarımızda bulunan oturma grupları ve banklarının çevresi kuruyemiş ve çekirdek kabukları ile göze çok çirkin gelen bir görüntü vermektedir. Özellikle Öküzbattı ve Ayazmana gibi mesirelik yerlerimizin hali daha da içler acısıdır. Banklarda oturan hemen herkes elinde çekirdek poşetleri ile çitledikleri çekirdeklerin kabuklarını gelişi güzel yerlere atmaktalar ve çitlenmiş çekirdek kabuklarından oluşmuş bir sürü adacıklar bırakarak oradan ayrılmaktadırlar. Maalesef kendi evinin temizliğine çok özen gösteren halkımız aynı duyarlılığı çevre temizliği için göstermemektedir.

CEZA UYGULAMASI BAŞLATILMALI

Türkiye'de yaşanabilir şehirler sıralamasında her zaman ilk sıralarda yer alan Isparta için bu durum son derece yakışıksızdır. Elbette bu sorun sadece Isparta iline değil bütün Türkiye'de özgü bir sorundur. Öyleyse yabancıların Türkler için ‘Sürekli çekirdek çitleyen ve etrafı kirleten insanlar’ şeklindeki yakıştırmaları, hiçte hoşumuza gitmese de, çok da yanlış değildir. İşte bahsetmiş olduğum bu (çevre felaketi) sorunun çözümünde başta Isparta Belediyesi olmak üzere hepimize düşen görev ve sorumluluklar vardır. Mümkünse park ve bahçeler, piknik alanları, kapı önleri, meydan, cadde ve sokaklarda çekirdek kabuklarının atılmasının yasaklanması ve buraların ‘Kabuksuz Alan Sahası’ olarak ilan edilmesi, uyarı levhalarının konulması, yazılı ve görsel basın aracılığı ile halkın bilgilendirilmesi, çift cepli kese kâğıdı ile birlikte satış zorunluluğu getirilmesi, kurallara uymayanların para cezası ile cezalandırılmaları (varsa da uygulanmıyor) gibi farklı ve etkili uygulamalar getirilmelidir.

İLKEL DAVRANIŞLARDAN MUSTARİBİZ

Sonuç olarak, bir taraftan ülkemizde geleceğin çağdaş, modern ve yaşanabilir şehirlerini inşa etme hayalleri kurarken, diğer taraftan çekirdek çitleme kültürü nedeniyle çekirdek kabuklarının neden olduğu çevre kirliliği felaketi gibi son derece ilkel ve çevreye/insana saygısız davranışlardan mustaribiz. Bu, her yönüyle tartışılması ve bir an önce çözülmesi gereken ciddi bir sorundur. Unutmayalım ki, kentleri yaşanabilir kılan fiziksel altyapısı ve mimari üst yapısı olduğu kadar belki de daha önemlisi insanlarının sahip olduğu kent kimliği ve kent kültürü düzeyidir. Üniversitelerin bir görevi de toplumu her konuda aydınlatmak olduğuna göre, bu tip sorunlar ‘biz akademisyenlerin görevi değildir’, diyerek duyarsız ve ilgisiz kalmamalıyız.”

 

Bu haber 1041 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...