Sistem Değişikliği ve Beka Meselesi-1

9 Şubat 2017 16:55

Op.Dr.Levent Başyiğit                                                                                                                                        

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

 

Sistem Değişikliği ve Beka Meselesi-1

 

Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinin en zorlu dönemlerinin birinden geçiyor. Dünyada ve çevremizde olanların yanında, içeride yıllardır yaşadığımız bölücü terörün hendek ve barikat savaşları, 15 Temmuz darbe girişiminin yol açtığı ağır tahribat, Suriye’de hem terör çeteleri hem de hamileri olan küresel güçlerin saldırıları, Türkiye’nin hedef tahtasına konulduğunu açıkça göstermektedir.

 

Türkiye, bu zorlu dönemde içeride ve dışarıda küresel büyük güçlerin maşası durumundaki terör örgütleriyle amansız bir mücadele yürütüyor. İçeriden PKK, dışarıdan PYD/YPG ile 2015 Temmuzunda başlatılan saldırı başarılı olamayınca 15 Temmuz FETÖ/PDY başarısız darbe girişimine başvurdular. Çevremizdeki coğrafyayı yeniden tanzim için büyütülen IŞİD karşısında, önce suçluluk duymamız sağlandı; şimdi ise IŞİD’e karşı âdeta yalnız savaşmak zorunda bırakıldık. Dış politikadaki zikzakların bizi savurduğu durum, ayrıca değerlendirmeyi hak ediyor. Yine ekonomik açıdan da maalesef çok sıkıntılı bir dönemdeyiz.

 Böylesine ağır ve netameli bir süreçten geçilirken millî beka mücadelesine odaklanmak yerine Anayasa’da yapılacak değişikliklerle yeni bir hükûmet sistemi arayışına girilmiştir. Toplumun 15 Temmuz öncesinde yaşamakta olduğu siyasi gerilim iklimi, “Yenikapı Ruhu” ile yumuşamıştı. Ne var ki, bu çok uzun sürmedi ve Anayasa değişikliği önerisi, sert siyasi tartışmalara kapı açtı. Meclis’teki müzakereler sırasında yaşananlar, muhtemel bir referandum kampanyasında yaşanabilecekler hakkında hiç de ümit verici bir manzara vaat etmiyor. İcranın ve yasamanın belirlendiği milletvekili seçim süreçlerinde, siyasi partiler arasındaki rekabet ve kavgalar olağan karşılanabilirse de milletin geleceğini şekillendirecek olan sistem değişikliğinde bundan mümkün mertebe kaçınmak, hatta tam aksine geniş bir istişare ve uzlaşma sağlamak, millî birlik açısından hayati önemdedir.

 Bu bakımdan bizi, getirilen sistem değişikliği önerisinin muhtevası kadar ve hatta ondan ziyade referandum sürecinde ve sonrasında millî birlik ve beraberlik ruhunun uğrayacağı hasar ilgilendirmektedir. “Fitne kıtalden (öldürmekten) beterdir.” (Bakara: 191) buyurulur Kur’an-ı Kerim’de… Böyle dönemlerde, karşımızdakinin şahsiyetine saldırmadan, hakaret etmeden, incitmeden fikirlerimizi savunabilmeliyiz. Ne yazık ki, ülkemizde, hele de OHAL şartlarında bu neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Bazılarına göre getirilmek istenen sistemi eleştirmek hainlik, diğerlerine göre ise bunu savunmak diktaya evet demek… Düne kadar, sözde çözüm sürecinde HDP ile görüşmeleri “barış sürecine katkı” olarak savunanlar, bugün “hayır” diyenleri PKK ile aynı safta gösteren bir dil kullanabiliyor. “Hafıza-i beşerin nisyan ile malul” olması böyle istismar ediliyor. Diğer bazıları da dün “demokratikleşme” adı altında PKK’nın taleplerine sıcak bakarken, bugün Türk milliyetçileri içindeki farklılaşmadan istifade için sıkı milliyetçi söylemlere başvurabiliyor. Makul eleştiriler dahi dinlenmeden demagoji ile savuşturulmaya çalışılıyor. Millet gibi Türk Milliyetçileri de aralarında bölünmüş vaziyette ve biz, buradan bir çıkış yolu arıyoruz.

 Şunu ifade etmek gerekir ki, referanduma sunulan değişikliğin hukukçular, kamuoyu, STK’ler, üniversiteler ve diğer ilgili kuruluşlar tarafından tartışılmasına yeterince imkân ve fırsat tanınmamaktadır. Daha doğrusu Evet için hadi sanatçı ve sporcuların çektiği videolarını geçtik, Devletin Valileri, Kaymakamı, Rektörü, Yüksek Seçim Kurulu yetkilileri abesle iştigal açıklamalarla kampanya'ya katılırken, Hayır diyenler mahalle baskısına tabi tutulmaktadırlar. Vekiller, Meclis’te maddeleri parti disipliniyle oylarken televizyonlarda yapılan tartışmaların herhangi bir etkisinin veya katkısının olmasını beklemek beyhude bir çaba idi; sonuç da bunu göstermiştir. Kısacası Türkiye, Anayasa meselesini yıllardır tartışmakla birlikte hükûmet/icra sisteminde köklü bir değişikliği getiren bu “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi”ni, etraflıca müzakere etmeden,edemeden referanduma gitmektedir.

 Muhtevaya gelince “Anayasa Değişikliği Önerisi”nin temelinde, seçilmiş cumhurbaşkanının, icra gücünü elinde toplaması yatmaktadır. Öneride yer alan maddelere bakıldığında, mevcut Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu ile 12 Eylül sonrasındaki siyasi tecrübemiz dikkate alındığında, yürütme erkini tek başına elinde bulunduracak olan cumhurbaşkanının, aynı zamanda yargı ve yasama üyelerinin belirlenmesinde de asli güç ve yetki sahibi olacağı anlaşılmaktadır. Bu ise “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi”ne dayalı demokratik rejimin, en hafif bir ifadeyle, yara alması demektir. Sistemi savunanlar, Meclis’in bir takım mekanizmalarla denetleme yetkisinin arttığı iddiasıyla cumhurbaşkanının sorumluluğuna işaret etmektedir. Mevcut kanunlar ve siyasi kültürümüz ortada iken çoğunluk partisinin genel başkanı olması kuvvetle muhtemel bir cumhurbaşkanının bu şekilde denetlenebileceğini beklemek fazlasıyla iyimserlik olur.

                (Değerlendirmenin  devamı yarın...)

Bu haber 543 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...