PKK’nın Stratejik Atağı: Açlık Grevleri -2

28 Kasım 2012 18:40

Op. Dr. Levent Başyiğit

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

  PKK’nın Stratejik Atağı: Açlık Grevleri -2

 Son ana kadar insan hayatının siyasi amaçlara alet edilmesini normal sayanlar, cezaevlerindeki eylemcileri “tutsaklar” olarak tanımlayanlar, her vesileyle devleti zalim ve uzlaşmaz ilan edenler şimdi de Öcalan’ı Mandela ilan ederek kendisiyle görüşmeler başlatılması, isteklerinin yerine getirilerek anlaşma yapılması için yoğun bir kampanya başlattılar. “Artık Öcalan’ı aşağılamaya, kendi halkı önünde küçük düşürmeye uğraşmaya, ona sürekli hakaret etmeye Türk tarafı son verse iyi olacak. Belli ki bir barış olacaksa onun altında Öcalan’ın imzası bulunacak ve eninde sonunda aynı Mandela’nın macerasında olduğu gibi Öcalan ev hapsine çıkacak” (Ahmet Altan - Taraf, 20.11.2012)

 

Hükümet çevrelerinden “gerekirse Öcalan ile görüşülebilir” şeklinde yapılan açıklamaları, Oslo’da yapıldığı gibi, İmralı ile temasların yürütüldüğü, bundan sonra da sürdürüleceği anlamında yorumlamak gerekiyor. İmralı’ya gidecek yeni bir deniz aracının hazırlandığı haberi de geçen Temmuz ayından beri uygulanan tecritin kaldırılacağını işaret ediyor.

 

Öcalan’ın aniden anlaşma sağlanacak bir muhatap, barışa açılan kapı olarak sunulması, yetkilileri Türk halkına bazı soruların cevabını verme mecburiyetiyle karşı karşıya getiriyor. Çünkü Oslo sürecinde neler görüşüldüğünü, terör örgütünün sızdırdığı açıklanan protokollerin içeriğinin tam olarak ne olduğunu bilmek hakkımızdır. Silvan saldırısından hemen önce, Öcalan’ın örgütüne ilettiği mesajın aslında barışa teşvik değil, tam tersine “yapabiliyorsanız silahlı mücadeleyi hakkıyla yapın, sözde kalmayın” ifadesiyle terörü tırmandırmaya teşvik anlamında olduğunu kimse inkar edemez. Kaldı ki Öcalan’ın avukatları üzerinden yıllar boyunca terör örgütünü yönetip yönlendirdiği resmi beyan ve belgelerle sabittir. Temmuz’dan beri avukatlarıyla görüştürülmemesinin sebebi bu ilişkinin çok gecikilerek de olsa kesilme kararıdır. On üç yıl devletin denetim ve gözetiminde bulunan, her görüşmesi yakından izlenip bilinmesi gereken, ağırlaştırılmış müebbet cezalı bir mahkumun nasıl olup da örgütünü sevk ve idare edebildiğinin cevabını umarız bir gün veren çıkacaktır.

 

Öcalan İmralı’da ihtida etmediğine göre, O’nun talimatıyla terör örgütünün silah bırakacağını düşünmek, bir barış güvercini muamelesi yapmak  2009’daki “açılım” macerasında olduğu gibi gerçekçi bir karşılığı olmayan zanların, hayalperestliğin tekrarı olur.

 

Herkesin gerçekleri görerek, son 30 yılın tecrübe ve birikimlerinden yararlanarak adım atması gerekir. Ne Öcalan, ne PKK, ne de örgütün Kandil ve Avrupa’daki yöneticileri talepleri karşılanmadan silah bırakmaz. Bunu yakın zamanda Leyla Zana “silah Kürtlerin güvencesidir” sözüyle açıklamıştı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Öcalan ve terör örgütünü silah bırakmaya razı etmenin hangi şartlarda mümkün olabileceğini doğru hesaplamadan beklenti içerisine girerse, girişimler yaparsa sonuç “Habur” dan farklı olmaz. Türkiye bugün dünyada benzeri olmayan, küresel güç merkezlerinden destek bulan, bölgesel konjonktürden yararlanan tarihi bir sorunla, çok yönlü, çok kapsamlı, büyük bir etnik kalkışmayla karşı karşıyadır. Bunun bilincinde olarak sorunun mahiyetiyle, çapıyla orantılı kapsamlı bir politika belirleyip, etkili bir şekilde uygulamaya koyamadığımız sürece, PKK asla silah bırakmaya yönelmez. Öcalan ise ustalıkla yürüttüğü psikolojik ve politik hamlelerle kontrolü elinde tutmak, narsist ve megaloman kişiliğini rahatça sergileyeceği şartlara sahip olmak, kısacası özgürlüğüne kavuşup tebaasına hükmetmek amacıyla manevralarını sürdürmeye devam eder.

 

Bu sorun 89 yıllık Cumhuriyetimizin en önemli ve girift problemidir.Sorunun çözümünde beyni ve gönlü ile ülkenin bölünmez bütünlüğüne katkı yapacak kişi ve kurumların önerileri, ikazları dikkate alınmalı, devleti yönetenler bu seslere kulak vermelidir.Artık  30 yılın tecrübesinden ders çıkartılarak milli politikalar belirlenip uygulanmalıdır.Zira bu problemin çözümü  sadece hükümete bırakılamayacak kadar  güç ve hayati önem taşımaktadır.

 

Bu haber 784 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...