ERKEN SEÇİM NEYİ DEĞİŞTİRECEK - 2

27 Ağustos 2015 19:24

Op.Dr.Levent Başyiğit

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

 

ERKEN SEÇİM NEYİ DEĞİŞTİRECEK - 2

 

Siyasi iktidar, milli varlığımızı, ülke bütünlüğümüze yönelik tehditleri zamanında fark edip, değerlendirmek yerine, sözde çözüm süreci konusunda ki ikazları, süreci sabote etmeye yönelik girişimler olarak nitelendirdi, susturmayı tercih etti. Akil adamlar adıyla hazırlanan projenin fiyaskoyla sonuçlandığı ortada. Güvenilen, itibar gösterilip, yararlanılmaya çalışılan isimlerden bir çoğunun şu anda nerede oldukları, neler yaptıkları, kimlerle iş tuttukları, hangi cenahta yer aldıkları basiretsizliğin boyutunu göstermiyor mu?

5 yıldır iddialı şekilde yürütülen açılım sürecinin durdurulduğunun açıklanması, bu konudaki politikanın duvara tosladığının göstergesidir. Yalnız terör konusunda değil, ekonomiden dış politikaya, eğitimden tarıma, yargı bağımsızlığından, Alevi meselesine, başta IŞİD olmak üzere cihadcı selefici eylemlere kadar ülkenin başlıca sorunlarına çözüm getiremeyen, beceriksizliği aşikar olan bu iktidarın erken seçimin sonucuna göre devamı halinde ne değişecek? Yaptığı hiçbir yanlışı kabule yanaşmayan muazzam bir propaganda ve algı yönetimiyle gerçekleri örtmeye çalışan, sadece kendi doğrularına iman eden, sandık sonuçlarını anayasanın ve hukukun üzerinde sayan zihniyet sahipleri, kendilerini değiştirmedikçe, ortamı normalleştirmeleri, ihtiyacımız olan huzur, güvenlik ve istikrarı sağlamaları beklenebilir mi?

Diğer taraftan, 7 Hazirandan bu yana yaşananlar, Türkiye’de ciddi bir “muhalefet zaafiyeti” nin olduğunu gösteriyor. Seçimlerin yenilenmesini, görünüşe göre sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ak Parti tabanı istemesine rağmen hükümet kurulamıyor, seçime gidiliyor. MHP 8 Hazirandan itibaren “ana muhalefet partisi” olmayı tercih ettiğini gösterdi; dışarıdan yönlendirmenin geçerliliğinin olmayacağı bilinmesine rağmen, CHP ile AK Partiye hükümet kurmalarını ısrarla tavsiye etti. Sonuç da iki aydan beri fuzuli görüşmelerle zaman doldurulurken, Cumhurbaşkanı’nın istediği oluyor; Türkiye demokrasi tarihinde ilk defa koalisyon kurulamadığından seçimleri yenilemek zorunda kalıyor.

 

Önümüzdeki iki ay Türkiye açısından kolay geçmeyecektir. Ekonomik sorunlar bu belirsizlik ortamında hızla büyüyüp ağırlaşacak, ülkeyi ciddi bir kriz tehlikesiyle karşı karşıya bırakacaktır.

 

PKK-KCK’nın, ABD’nin etkili bir müdahalesi olmadıkça alan hakimiyeti iddiasından geri adım atması terör saldırılarını kendiliğinden durdurması beklenemez. Türkiye 20 yıldan beri ilk defa terör saldırıları sürerken seçime gidiyor. Bunun seçim kampanyalarındaki etkilerini nasıl olacağı, bölgede seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağı şehit cenazelerinde yaşanan gerginliklerin nerelere tırmanabileceği gibi sorular gündemde iken, kaygılanmamak mümkün değil.

 

Siyasi gerilimin artması, karşılıklı suçlamaların daha da yoğunlaşması, Cumhurbaşkanı’nın durumunun, hukuki statüsünün tartışılan konuların ilk sıralarında yer alması kaçınılmazdır. Bunların yanı sıra, toplumun şu sıradaki ruh hali, insanlarımızın koalisyon polemiklerinden rahatsız olduğunu, yeni bir seçimin sorunlara çözüm getireceğine inanılmadığını gösteriyor. Bu psikolojinin seçimlere katılım oranını olumsuz etkileyeceğini söylemek kehanet sayılmamalıdır. Ak Parti yoğun bir kampanya yürüterek, 7 Haziran seçimindeki teşkilat hantallığını gidererek tabanını sandığa taşımak isteyecektir. HDP’de bunu bir ölçüde başaracaktır. Ama CHP ve MHP için aynı şeyleri söylemek mümkün görünmüyor.

 

MHP’li adaylar geçen seçim sürecinde sınırlı maddi imkanlarıyla, şahsi tasarruflarını önemli ölçüde tüketerek, bir çoğu borçlanarak seçim çalışması yaptılar. Bunların yeni bir kampanya için gereken maddi imkanları sağlamaları kolay olmayacaktır. Diğer yandan ana muhalefet partisi olma tercihi, MHP’ye gönül veren, iktidar ortağı olacağı ümidini taşıyan, kendini buna hazırlayan parti tabanını ne kadar ikna edebilir? Her siyasi partinin ve taraftarlarının hedefi muhalefette kalmak değil iktidar olmaktır; en azından iktidarın bir parçası haline gelmektir. Bir koalisyonun içerisinde yer almak, her konuda görüşlerin, hedeflerin hatta bazen ideolojilerin tam olarak örtüştüğü anlamına gelmez. Bunu  MHP kırk yıllık tarihi içerisinde bir çok defa yaşamıştır.

 

Rahmetli Alparslan Türkeş, 1975’de ilk cephe hükümetine iki  bakanlık alarak girerken oy oranı sadece yüzde üç civarındaydı. Ortakları AP ve MSP ile pek çok temel konuda farklılıkları vardı. Ama hem bu ortaklık, hem de benzer şartlarda yetmiş yedi seçimlerinden sonra bakanlık sayısını artırarak  hükümette yer alması partiye büyük sıçrama yaptırdı. 12 Eylül darbesi olmasaydı MHP büyük ihtimalle ülkenin ikinci büyük partisi olacaktı. Türkeş Beğ cesaret sahibi, öz güveni yüksek bir liderdi. Öyle olduğu için, siyasi arenada kıyasıya mücadele ettiği CHP’den bir adaya destek vererek Meclis Başkanlığına seçtirdi; yaşanan krizi böylece çözmüş oldu.

 

1978’de Türkiye’de kan gövdeyi götürürken, her gün birkaç ülkücünün cenazesi kaldırılırken bu kaostan çıkılması için tarihi bir adım atmak istedi. Bülent Ecevit’in, şahsına ve MHP sine olan büyük husumetini bile bile, Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ı CHP ile ortak bir hükümet kurulması konusunu görüşmek üzere görevlendirdi. Gün Bey’in CHP’nin Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay ile yaptığı bu görüşme sonuç vermedi. Çünkü Ecevit Türkeş kadar cesur ve vizyoner değildi. Bu girişim olumlu sonuçlansaydı Türkiye hem yaşanan o kaostan çıkar, hem de 12 Eylül darbesi olmazdı. Gerçek liderlik Türkeş’in yaptığıdır; bu tarz çıkışlar çoğu defa tarihin akışını değiştirecek kadar etkili olmuştur.

 

Türkiye, belirsizliklerin hüküm sürdüğü, insanlara yeni umutlar ve heyecanlar aktarılamadığı, siyasetin ve ekonominin tıkandığı, hıyanetin ve fitnenin kol gezdiği, toplumsal kutuplaşmaların tehlikeli şekilde tırmandığı bir ortamda seçime gidiyor. Şimdiye kadar anlatılanların dışında, tekrarlana tekrarlana insanların kanıksadığı söylemlerden başka ne söylenecek; insanların sandık başına gitmeleri hangi beklentilerle sağlanacak üstelik sandıktan çıkması muhtemel sonuçlar aşağı yukarı bellidir. Ak Parti elindeki kamusal imkanları, maddi gücünü, medyayı seferber ederek oyunu düşündüğü gibi iki üç puan artırırsa ve katılım oranı Cumhurbaşkanı seçimindeki gibi yüzde yetmiş beşlerde kalırsa, az bir farkla da olsa tek başına iktidar olabilir. Yahut seçmen 7 Haziranda olduğu gibi, bugün yaşanan sıkıntıların sorumlusu olarak bu partiyi görür, tercihini değiştirmez,hatta biraz daha cezalandırır. Ancak sandıktan AKP yine birinci parti çıkar ve ister istemez kurulacak koalisyonun büyük ortağı olur. CHP onunla ortaklığa şimdiden hazır olduğuna göre, MHP ne yapar?

 

Umarım bunun cevabı şimdiden düşünülmektedir. Çünkü ne Türkiye’nin ne de MHP’nin 2002 travmasına benzer bir sorun yaşamasına tahammülü yoktur. 

Bu haber 778 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...