Yüzyıl Sonra Yeniden Bütünlük, Güvenlik Ve Bekâ Sorunları-2

10 Ağustos 2015 18:49

 

Yüzyıl Sonra Yeniden Bütünlük, Güvenlik Ve Bekâ Sorunları-2

 

Op.Dr.Levent Başyiğit

 Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

 

Yakın zamana kadar Türkiye’nin karşısında başlıca tehdit odağı olarak, siyasi Kürtçülük hareketini yürüten PKK-KCK vardı. Sorun iç meselemizdi. ABD’nin Irak’da 20037’de Saddam rejimini deviren operasyonundan sonra oluşan iktidar boşluğu, Sünnilerin dışlanıp ezilmeleri, El Kaide ve türevlerinin buralarda etkili olmasına zemin hazırladı.

 IŞİD bu sosyolojik zeminin ürünü olarak doğdu; çok geçmeden Selefici-Cihadist akımların ana merkezi haline geldi. Şii ağırlıklı merkezi Irak ordusu karşısında başarılı olan, Suriye’de geniş bir toprak parçasını elinde tutan IŞİD, bugün yeni bir tehdit unsuru olarak karşımızda duruyor.

 ABD ve batı bölgede IŞİD ile mücadele edecek muharip güç sıkıntısı çekerken, PKK stratejik bir atak yaptı; PYD-YPD adıyla ABD’nin alandaki silahlı gücü haline geldi. Artık Washington’dan silah ve mühimmat dahil her türlü desteği alabiliyor.

 ABD her zamanki gibi ikili oynuyor. Bir taraftan PKK’yı terör örgütü olarak nitelendirirken, diğer taraftan doğrudan Kandil’den yönetildiği herkesçe bilinen PYD’yi güvenilir müttefik olarak bağrına basıyor; Türkiye’nin itirazlarına kulak vermiyor. ABD Suriye’nin kuzeyinde kendi desteği ile oluşturulan ve Rojava adı verilen kantonal oluşumun,  gelecekte PKK’nın nihai hedefi olan ve dört ülkede (Türkiye, Suriye, Irak ve İran) kurulması planlanan komfederal yapılanmanın yani Büyük Kürdistan projesinin dayanağı olacağını elbette biliyor. Fakat bu yapılanmayı kendisiyle birlikte İsrail’in de Ortadoğudaki politik, ekonomik ve stratejik çıkarlarına hizmet edecek kapasitede gördüğünden destekliyor.

 PKK-KCK yakaladığı konjektürel avantajdan ve Washington’un desteğinden Türkiye içerisinde de yararlanmaya çalışıyor. HDP’nin seçimlerde başarısı siyasi-etnikçi Kürtçülük hareketini yürütülenlere ve taraftarlarına büyük moral kazandırdı, cesaret verdi.

 Hükümetinin güvenlik politikalarını bir tarafa bırakarak, askeri devreden çıkararak, İmralı üzerinden yürütülen görüşmelerle sorunu çözmeye yönelmesi, her şeyi çatışmasızlığa bağlaması, şehit cenazelerinin gelmeyişini politikasının başarısı sayması örgütün işini kolaylaştırdı. Bölgenin tamamında KCK sistemini etkili kılarak, insanları buralarda sadece kendi sözünün geçtiğine inandırarak, silahı tehdidinin varlığını her an hissettirerek öz yönetimini oluşturacak elverişli bir ortam yakaladı.

 PKK sadece hava saldırıyla çökertilemez, çünkü hem hudutlarımız içerisinde hem de Irak ve Suriye’nin kuzeyinde Stanilist disiplin anlayışıyla,  çok katı örgüt kurallarıyla organize olmuş, ideolojik kalıplarla hızla yayılan idarî, mali, askeri ve toplumsal bir sistem kurmuştur. IŞİD’e karşı ABD ile kurduğu işbirliği, batılılar nezdinde meşruiyet kazanmasına, daha fazla silahlanmasına imkan kazandırmıştır. HDP’nin aldığı oy oranıyla morali yükselen, Güneydoğu’da paralel bir devlet haline gelen PKK’nın, bugünkü ortamda kendiliğinden geri adım atması, silah bırakması mümkün değildir.

7 Haziran’da HDP’nin aldığı oylardan iki puanlık kısmı  iktidara tepkiden kaynaklanan ödünç oylar olsa bile, geriye kalan dört milyondan fazla oy etnik kimlik nedeniyle yapılan bilinçli bir tercihidir. Başka bir ifadeyle, etnikçi Kürtçülük hareketi artık ciddi bir toplumsal taban oluşturmuştur. Bu tablo serinkanlılıkla, doğru ve objektif şekilde değerlendirilmeli, yanlışlarla cesaretle yüzleşilmeli, izlenecek politikalar sorunun ağırlığı ile orantılı şekilde kapsamlı, dengeli, Türkiye ve Dünya şartlarının her yönüyle iyi hesaplandığı ciddi bir çalışmanın ürünü olmalıdır.

 PKK sadece Kandil ve çevresine yerleşmiş değil; bugün Lice’de, Cizre’de, Başkale’de, Batman’da, Hakkari kırsalında şehir merkezlerinin yanı başında örgütün kampları vardır. Bölge insanı örgütün baskısı ve tehdidi altında yaşarken, devletin varlığını geçici, örgütün otoritesini kalıcı olarak algılamak durumunda kalmaktadır. Bu sosyal ve psikolojik atmosfer giderilmeden kamu güvenliği ve otoritesi yeniden kurulmadan, PKK’nın silahlı tehdit ve eğitim merkezleri olan kamplar dağıtılmadan dağları bombalamakla sorun çözülmüş olmaz.

 Vatan coğrafyamızda asırlar boyunca aynı ortak paydalar, değerler potasında ayrışmadan yaşamış olmamız, kimsenin görmezlikten gelemeyeceği kadar anlamlı tarihi ve sosyolojik bir olgudur, zenginliktir. Ne hazindir ki, otuz yıl önce patlayan etnik fitneyi marjinalleştirip etkisiz kılmanın yolu bu ortak değerleri güçlendirip, dil ve köken gibi nispi farklılıkları sıradanlaştıracak, bin yıllık tarihi zenginliğimizi paylaştıracak politikalar inşaa etmeyi beceremedik. Bugün de aynı çıkmazda bocalamaya devam ediyoruz. Milli bir politika oluşturulurken, PKK’nın silahlı tehdidinin ortadan kaldırılması, bölge insanına hür idaresini kullanacak ortam sağlanması, kamu güvenliğinin oluşturulması, devletin varlığının inanılır hale getirilmesi projenin öncelikli ayağı olmalıdır. Ama 1998’de yapıldığı gibi, sadece güvenlik konseptiyle, sınırlı bir politikayla yetinmek yetersiz kalır. Sorunun sosyal, ekonomik, psikolojik ve idarî yönlerine içeren, aynı kıbleye secde etmenin manevi kardeşliğini şuurlu kılan politikalar oluşturmak elbette kolay değildir. Ama çözümün başka bir yolu da yoktur.

 Başta hükümet ve MGK olmak üzere, devleti yönetme sorumluluğunu taşıyan kurulların, kurumların ve organların vakit geçirmeden gerçekçi ve etraflı bir durum değerlendirmesi yapmaları gerekiyor. Siyasi hesaplar, particilik kaygıları bir kenara bırakılarak, bugünkü ortamın nasıl oluştuğu, bu noktaya nasıl gelindiği, nerelerde yanlışlar yapıldığı samimiyetle incelenmelidir.

Bu haber 782 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...