Türk Ocakları’nın Cuma Sohbetleri

12 Kasım 2012 19:36

 

Türk Ocakları Isparta Şubesinin organize ettiği Cuma sohbetleri devam ediyor. Bu haftanın konuğu SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öretim üyelerinden Prof. Dr. Süleyman Seydi ve konusu da ‘Hakka yürüyüşünün 74.yılında Atatürk ve Cumhuriyet” oldu.

 

Türk Ocağı Isparta Şubesi Konferans salonunda saat 19.307da başlayan sohbet kalabalık bir katılımla iki saat sürdü. Prof. Dr. Süleyman Seydi özetle şöyle dedi: “Vefatının 74. Yıl dönümünde andığımız Atatürk’ün en önemli mirasının 89. yıl dönümünü kutladığımız Cumhuriyet olduğu bilinen bir gerçektir. Her şeyden evvel Cumhuriyet ilan edilmeden önce Osmanlı’da güçlü bir cumhuriyetçilik akımı yoktu. Her ne kadar Namık Kemal ve Ziya Paşa bu konuda görüşlerini beyan etseler de Cumhuriyeti saltanata tercih etmezler; daha ziyade parlamenter monarşiyi savunurlar. İlginç bir şekilde Paris’te faaliyet gösteren Jön Türkler arasında da cumhuriyet dillendirilen ve yoğun olarak tartışılan bir akım değildir. Halife unvanı ile güçlenmiş saltanata alternatif olarak cumhuriyeti savunmanın toplumda bir karşılığı var mıydı? Tartışılır. Ayrıca her zaman saltanatla bir uzlaşma kapısı bırakmak ya da ülkeye dönebilmenin yolunu açık bırakma ihtiyacı da cumhuriyetçiliğin Jön Türkler ve İttihat Terakki mensupları arasında dillendirilmemesinin bir gerekçesi olabilir. Her ne gerekçeyle olursa olsun saltanat kaldırılana kadar, hatta Cumhuriyet ilan edilmeden bir ay öncesine kadar Cumhuriyet rejimi tartışılmaz bile.

Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra iki noktaya önem verdi: Güvenlik ve modernleşme. Yeni kurulan Cumhuriyetin ayakları üzerinde durabilmesi için her şeyden evvel güvenli bir coğrafya’ya ihtiyacı vardı. Zira Cumhuriyet uzun mücadeleler sonucu kurulmuş, bu süreçte ülkenin insan ve maddi kaynakları önemli ölçüde tüketilmişti. Ayrıca I. Dünya Savaşı ne bölgenin ne de dünyanın sorunlarını çözebilmişti. Yeni bir çatışmanın kaçınılmaz olduğundan hareketle bir an evvel içerde ve dışarıda güvenli bir atmosfer oluşturmanın yanında modernleşme sürecinin de hızlı bir şekilde tamamlama hayati öneme sahipti. Nitekim bu strateji ile zamanın ruhunu doğru okuyan Atatürk ülkeyi modern dünyanın bir parçası haline getirdi. Hala Atatürk meşruiyet kaynağıolarak referans veriliyorsa bu bıraktığı mirasın bir sonucudur. Sağlığında Atatürk’e öykünen Rıza Şah gibi liderler vardı ama o cumhuriyet beklentisi karşısında kendi hanedanını ihdas etti. Halkı gözünde meşruiyet elde edememişti. Dolayısıyla bu güne bıraktığı kabul gören bir mirastan bahsetmek mümkün değil.

Her şeyden evvel Atatürk toplumunun onurunu iade etmişarkasından da ülkeyi modern dünyanın bir parçası haline getirmek için gayret göstermiştir. Bu yol Atatürk’e toplum nezdinde meşruiyet kazandırmıştır.

Burada önemli olan nokta Atatürk’ün emperyalizmin işgalci politikalarına karşı mücadele verdikten sonra ilişkileri tamir yoluna gittiğidir. Zira zamanın ruhunu ve tarihin akışını doğru okumak ülkenin geleceğini inşa noktasında hayati öneme sahipti. İngilizler ile olan ilişkisini bu yönde tahlil edebiliriz. Duyguların esiri olup farklı oluşumlara yelken açmanın ülkeyi başka bir felaketin eşiğine getirebilirdi. Unutmamak gerekir ki 1920 ve 1930’lar Avrupa başta olmak üzere dünyada kaosun hâkim olduğu; otoriter ve totaliter rejimlerin ikame edildiği yıllardır. Bu süreçte Türkiye’nin dünya gerçeklerine uygun hareket ederek, ülkenin bugünlere sağ salim ulaşmasındaki hakiki pay önder Atatürk’ündür. Birçok liderin aksine vefatından 74 yıl sonra aynı hüzünle anılıyorsa bıraktığı mirasın hala yol gösterici olmasıyla alakalıdır”dedi.Soru -cevapların ve İkramların ardından haftaya, Balkan faciası konusundaki Cuma sohbetinde bir arada olmak temennisi ile davetliler salondan ayrıldı.

 

 

 

Bu haber 776 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...