Balaban; “MEB’de müdür kıyımı yaşanmıştır”

4 Eylül 2014 16:13

Milli Eğitim Bakanlığı’nda 4 yılını tamamlayan 7 binin üzerinde okul müdürünün görev sürelerinin uzatılmadığını belirten Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı Ali Balaban, MEB’de müdür kıyımı yaşandığını ileri sürerek, “Okul müdürlerinin yandaş ise görev süresi uzatıldı, yandaş değilse görevlerine son verildi” dedi.

Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi, Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı Ali Balaban, Yönetici Atama Yönetmeliği ile 76 bin yöneticinin görevlerine son verildiğini ve bu şekilde iktidarın MEB’de kendi paralel yapısını oluşturduğunu ileri sürdü.

Balaban, konu ile ilgili değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi; “MEB Yasası ve akabinde çıkarılan Yönetici Atama Yönetmeliği ile Milli Eğitim Bakanlığı tarihindeki en büyük kadrolaşma yapılmaktadır. Sözüm ona paralel yapıyı tasfiye etmek için 4 yılını dolduran okul müdürleri, müdür başyardımcıları, müdür yardımcıları, il milli eğitim müdürleri, ilçe milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları ve MEB’de üst düzey yöneticiler olmak üzere tam tamına 76 bin yöneticinin görevlerine son verilmiştir. Ancak bu şekilde iktidarın MEB’de kendi paralel yapısını oluşturduğu görülmektedir. Şunu söyleyebiliriz ki; okulların büyük bir kısmı ise iş bilmez, torpilli, yandaş okul müdürlerine emanet edilecektir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda 4 yılını tamamlayan 7 binin üzerinde okul müdürünün neye göre puan verildiği belli olmayan bir değerlendirmeyle görev süreleri uzatılmamıştır. MEB’de müdür kıyımı yaşanmıştır. Hem de öyle bir kıyım ki; siyasi görüşü ve ideolojisi iktidara ters düşen, sendikal tercihini yandaş, sendikadan yana kullanmayan; bilgisi, becerisi, başarısı, tecrübesiyle o koltukları hak eden okul müdürleri birer birer tasfiye edilmiştir. Bu durum yönetici soykırımı olarak MEB tarihine geçecektir.

“TEK KRİTER YANDAŞLIK OLMUŞTUR”

Puanlamalarda okul müdürlerinin ne mesai arkadaşları ile ilişkileri, ne okula yaptığı katkılar, ne aldığı ödüller ve üstün başarı belgeleri, ne akademik kariyeri, ne de uluslararası düzeyde yayınlanan makaleleri bunların hiçbirisi dikkate alınmamıştır. Tek kriter yandaşlık olmuştur. 

“YANDAŞ İSE GÖREV SÜRESİ UZATILDI, DEĞİLSE GÖREVİNE SON VERİLDİ”

İşte böyle bir ortamda okul müdürleri güya değerlendirmeye tabi tutuldu. Öğretmenler, okul aile birliği başkan ve başkan yardımcısı, öğrencilerden tam puan alan okul müdürleri, sıra MEB yetkililerinin değerlendirmesine gelince adeta döküldü. Tabi bunun tersi de yaşandı. Başarısız bulunan ve mesai arkadaşları tarafından çok düşük puan verilen okul müdürleri, MEB yetkililerinin değerlendirmesinden tam puan aldı. Durum böyle olunca okul müdürlerinin yandaş ise görev süresi uzatıldı, yandaş değilse görevlerine son verildi.

“DARBE DÖNEMLERİNİ HATIRLATIYOR”

Zaten akıl çerçevesinde düşünen herkes, görevinde vekâleten bulunan ilçe milli eğitim müdürlerinin, sadece 2-3 aydır görevde olan geçici il-ilçe milli eğitim şube müdürlerinin okul müdürleri hakkında kanaat sahibi olamayacağını, okul müdürlerini bir kere bile görmediklerini, okul müdürlerinin bilgisini, tecrübesini, başarısını ölçebilecek nitelikte olmadıklarını bilir. Hatta bu kişilerin büyük çoğunluğu okul müdürlerinin adını, hangi okulda görev yaptığını dahi bilmez. Bu yapılanlar darbe dönemlerini hatırlatmaktadır. Ancak darbe dönemlerinde, 28 Şubat’ta dahi böylesine bir kıyım yaşanmamıştı.

Bu puanlamalarda ciddiyetsizlik de had safhadaydı. Emekli olanlara, kurum değiştirenlere, vefat edenlere, şu anda müdür olmayanlara 75 ve üzerinde puan verilmiş ve görev süreleri uzatılmıştır. Hatta daha da trajikomik olanı geçici ilçe milli eğitim müdürleri kendilerine puan vermişler. Hem de öyle böyle değil, 95-100 puan vermişler!

“BÜYÜK BİR HANDİKAPTIR”  

MEB Yasasıyla ilgili sıkıntılar sadece görev süresi uzatılan müdürler konusunda değildir. MEB Yasasının ardından çıkarılan Yönetici Atama Yönetmeliğiyle müdür başyardımcısı ile müdür yardımcılarının müdür tarafından belirlenecek olması da büyük bir handikaptır. Bu kez okul müdürleri ayrımcılık yapacak, istediği kişileri yakın çalışma arkadaşı olarak seçecektir. Okul müdürleri tercihlerini yaparken, başarıya, bilgiyle, tecrübeye değil, başka unsurları göz önüne alabilecektir. Mesela okul müdürü ile aynı sendikaya üye olanlar ya da okul müdürü ile iyi ilişki kuranlar, okul müdürü ile aynı dünya görüşünü paylaşanlar tercih nedeni olacaktır.

“SÖZLÜ SINAV TORPİL DEMEKTİR”

Öte yandan göreve ilk kez atanacak müdürlerde de torpilin biri bin para olacaktır. Çünkü Yönetici Atama Yönetmeliğine göre göreve ilk kez atanacak müdürler sözlü sınava tabi tutulacaktır. Sözlü sınav torpil demektir, adam kayırma demektir, usulsüzlük demektir.

Sözlü sınav komisyonunda yer alan isimler kimlerden oluşacak ve komisyon neye göre puan verecektir? Sözlü sınavda kişiye özel değerlendirme yapılmayacağının garantisini kim verebilir? Sözlü sınavda ölçülebilir kriterler söz konusu olmadığına göre değerlendirmelere şüpheyle yaklaşılmayacak mıdır?  Sözlü sınav komisyonunda sendika temsilcileri bulunmadığı müddetçe şaibeler de eksik olmayacak ve bu sınavın sonuçları her zaman tartışılacaktır.

Görüldüğü üzere bu yasa ve yönetmelik baştan aşağı sakattır ve tamamen kadrolaşma üzerine inşa edilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı “hiç kimsenin hakkı yenmeyecek”, “hak edenler müdür olacak”, “kriterler getiriyoruz” şeklinde açıklamalar yaparak başta eğitimciler olmak üzere Anayasa Mahkemesini ve tüm kamuoyunu kandırmıştır.

“ADALET İSTİYORUZ”

Konu Anayasa Mahkemesine intikal ettiğinde Yüce Mahkeme yasanın okul yöneticileri ile ilgili maddesi hakkında yürütmeyi durdurma talebini reddetmiştir.  Ancak aradan geçen sürede görülmüştür ki; MEB’in kriter dediği şey sadece yandaşlara özel muameleymiş. Hal böyle olunca yargı adamlarına büyük görev düşmektedir. Anayasa Mahkemesi önünde 26 Ağustos tarihinde yaptığımız eylemde hâkimleri, savcıları sorumluluk almaya ve göreve davet ederek, “Sadece Adalet İstiyoruz”, “Geciken Adalet, Adalet Değildir” demiştik.

Bugün yine aynı şeyi söylüyoruz: Bizler emek hırsızlarının, hak yiyicilerin, “benim adamım” diyerek, kadrolaşmaya yol açanların, bilgi ve alın teri düşmanlarının, Hz. Ömer’in adaletini elinin tersiyle itenlerin her zaman karşısındayız.

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır düsturuyla hareket ediyoruz. Bir okul müdürümüzün bile canı yansa buna göz yummamızı kimse beklemesin. Kaldı ki MEB’de bu son yapılan değerlendirmeler adeta kıyım niteliğindedir. Hiçbir şey için geç değildir. Anayasa Mahkemesi davanın esastan görüşülmesini ivedilikle sonuçlandırmalı ve bu talana son vermelidir.

“ÜLKEMİZ KÜLHANBEYLERİNİN CENNETİ HALİNE GELMESİN”

Mahkeme’nin alacağı karar bundan sonraki yönetici görevlendirmelerini doğrudan ilgilendirecektir. Bu kadar yandaşlık, ayırımcılık, kadrolaşma kokan uygulamalara fırsat vermemek için Anayasa Mahkemesi Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu herkese gösterecek bir karar vermelidir. Bizlerin sığınacağı liman yargıdır. Yargı adamları sorumluluklarını yerine getirmelidir ki, ülkemiz yalanın, hüllenin, gayri ciddiliğin, “ben istediğimi yaparım” edasıyla dolaşan külhanbeylerinin cenneti haline gelmesin.

MEB’de kadrolaşma sadece okul yöneticileri ve üst düzey yöneticilerde yapılmamıştır. Şube müdürlüklerinde de Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir adam kayırma yaşanmaktadır. Bilindiği gibi şube müdürlüğü atamalarında sadece yazılı sınavdaki başarı puanının değerlendirme dışı bırakılarak, başarı sıralamasının tek başına sözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulması hukuka aykırı bulunmuş ve söz konusu yönetmeliğin yürütmesi durdurulmuştu.

“YUSUF TEKİN HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUK”

Hepimiz MEB’in sözlü sınava dayalı şube müdürlüğü atamalarını iptal etmesini beklerken, MEB Müsteşarı Yusuf Tekin hukuku ayaklar altına alan açıklamalar yapmıştır. Tekin, “Mahkemelerde olabilecek gelişmeler karşısında uygulayacağımız bir B Planımız hazırda bulunmaktadır” şeklinde açıklama yapmıştır. Soruyoruz: Yusuf Tekin’in B planı nedir? Tekin B planının mahkeme kararını uygulamak olduğunu söylemiştir ancak Tekin’in sözlerinden bu anlam çıkmamaktadır.

Türk Eğitim-Sen olarak hukuku çiğneyen Yusuf Tekin hakkında suç duyurusunda bulunduk. Mülakatla iktidara yakın kişilerin şube müdürü yapılmasına, emek, alın teri, liyakat, kul hakkının hiçe sayılmasına hiçbir şekilde tahammülümüz yoktur. 

“YARGI KARARLARI BU KADAR BY-PASS EDİLMEMİŞTİ”

Kendisini yüce mahkemelerin üzerinde görenler yargı kararlarını yok saysalar da, A, B, C planları olduğunu deklare etseler de ilahi adaletten kaçamayacaklardır. 28 Şubat’ta ya da ihtilal dönemlerinde bile demokrasi bu kadar iğdiş edilmemiş, yargı kararları bu kadar by-pass edilmemişti. Hukuksuzlukla mücadeleyi merkezine alan sendikamız, yanlışlara asla göz yummayacaktır.

Zaten MEB hep hukuksuz uygulamalarıyla gündeme gelmektedir. Hatırlanacağı üzere 2009 yılında da Eski Bakan Hüseyin Çelik döneminde 76. Madde ile 1000 kişiyi okul müdürü olarak atanmış, bu usulsüz atamaları sendikamız yargıya taşımış ve o dönemde atamalar birer birer iptal edilmişti. Bugün de benzer bir süreç yaşanmaktadır. MEB’de haksızlık, usulsüzlük, yandaşlık diz boyudur.

40 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI YETERLİ DEĞİL”

Öte yandan atama bekleyen öğretmenlere de haksızlık yapılmaktadır. Bilindiği gibi 40 bin öğretmen atamasının Ağustos ayında yapılması gerekiyordu. Ancak 40 bin öğretmen atamasının Torba Yasa içine alınması ardından TBMM’nin tatile girmesi atama bekleyen öğretmenleri endişeli bir bekleyişe soktu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı her ne kadar 40 bin öğretmenin okullar açılana kadar göreve başlayacağını söylese de, bununla ilgili şu ana kadar somut bir adım atılmamıştır. Ayrıca 40 bin öğretmen ataması da yeterli değildir. 126 bin öğretmen açığı olduğu ve öğretmen açığının 60 bine yakın ücretli öğretmenle kapatılmaya çalışıldığı göz önüne alındığında MEB’in yapması gereken öğretmen atama sayısını 100 bine çıkarmasıdır. MEB’in öğretmen atama sayısını gözden geçirmesi bir mecburiyettir.

Atama bekleyen öğretmenlerin mağdur olmaması için ise 40 bin öğretmen atamasına ait kanun maddesi torba yasadan çıkarılmalı, ayrı bir kanun olarak öncelikli onaylanmalı, öğretmenlerin göreve başlamaları en geç 15-20 Eylül tarihleri arasında mutlaka gerçekleştirilmelidir. Şayet öğretmen atamaları gecikirse bu öğretmenlerin hem maddi yönden hem de tayinleri açısından sıkıntılara neden olacaktır. Atamaların gecikmesi ile sadece öğretmenler değil, öğrenciler de mağdur olacaktır.

“ALAN DEĞİŞTİREN ÖĞRETMENLERE DE HAKSIZLIK YAPILDI”

MEB’de bir diğer haksızlık da alan değiştiren öğretmenlere yapılmıştır. 4+4+4 sistemi dolayısıyla öğretmenlere alan değişikliği hakkı getirilmişti. Ancak öğretmenlerin bir kısmı değiştirdikleri alanlarında mutlu ve verimli olmadı, dolayısıyla eski alanlarına geri dönmek istedi. Ancak bu öğretmenlerimiz hala mağdurdur. Eski alanlarına geçmek isteyen öğretmenlerimizin taleplerinin hala yerine getirilmemiş olması büyük handikaptır.

Danıştay, alan değişikliğinde sınıf öğretmenlerinin Zihin Engelliler Sınıfı Öğretmenliği ile Teknoloji ve Tasarım Öğretmenliğine ve diğer alan öğretmenlerinin Teknoloji ve Tasarım Öğretmenliğine geçişlerini iptal etmiş, bu öğretmenler eski görev yerlerine ve eski alanlarına döndürülmüştü. Bunun üzerine MEB, alanı iptal edilen Zihin Engelliler öğretmenlerini kursa tabi tutmuştu. Ancak kursu tamamlayan öğretmenlerimizin alan değişiklikleri hala yapılmamıştır. Eylül ayı içerisinde bu öğretmenlerin alan değişikliklerinin yapılacağı söylenmektedir. Ancak belirsizlik şu an için sürmektedir. Dolayısıyla bu öğretmenlerimizin içinde bulunduğu belirsizlik giderilmeli ve MEB üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

MEB’de bir diğer sıkıntıda şudur: İl içi özür durumuna bağlı yer değiştirme talebinde bulunan ancak tercihlerine yerleşemeyen kişilere ilçe emrine atanma hakkı getirilmemiştir. Bu nedenle birçok kişinin il içi özür durumuna bağlı atanma talepleri karşılanmamıştır. Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz; bu mağduriyetlerin giderilmesi için il içi özür durumuna bağlı yer değiştirme talebinde bulunup da ataması gerçekleşmeyen kişilerin ilçe emrine atamalarının yapılmasıdır.

“DEVLET İÇİNDE PARALEL YAPIDAN ŞİKÂYET EDERKEN,

KENDİ PARALEL YAPISINI OLUŞTURMAMALI”

Şunları da belirtmek istiyoruz ki; sendikamız tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de kadrolaşmanın, yanlış uygulamaların, haksızlıkların peşini bırakmayacaktır. Bugün Milli Eğitim Bakanlığı ve İl Milli Eğitim Müdürlüklerine önüne siyah çelenk bırakıyoruz. Okullar açıldığında ise Ankara merkezli geniş katılımlı bir eylem yaparak, gerekirse diğer sendikalarla ortaklaşa iş bırakma eylemi yaparak adaletsizlikleri, adam kayırmaları en yüksek perdeden dile getireceğiz. İsterse 550 milletvekili ile iktidar olsun hiç kimse kendisini hukukun üstünde görmemeli, adalet sağlayacağız diyerek yola çıkarken, adaletsizliğin başı olmamalı, devlet içinde paralel yapıdan şikâyet ederken, kendi paralel yapısını oluşturmamalı, kendi çıkarları doğrultusunda yasalar, yönetmelikler ihdas etmemelidir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

Bu haber 915 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...